Olimpia Akademi

 

          Bach’tan sonra birden beliren Beethoven sevgisiyle yine Aydın Büke’nin Can Yayınları’ndan çıkan kitabını aldım ve büyük bir keyifle okudum. Yaklaşık dört yüz sayfa olan kitap Bach’ın hayatı ve eser analizlerinin üzerinde oldukça ayrıntılı şekilde duruyordu. Bu kitapta nerdeyse tamamı Beethoven’ ın hayatı ve mektuplarına ayrılmış ara ara eserleri hakkında ayrıntılı bilgiler vermeden ilerlermiş. Aslında kitabı okurken keşke Bach’ ın da hayatı bu şekilde ele alınsaydı , fikri zihnimi sık sık ziyaret etti ama aralarındaki yüz yıllık zaman farkı olunca bu durum daha da anlaşılır oldu . Neyse kitaba dönelim.

         Sizlere kitapla ilgili olarak anlatmak istediğim şey  kitapta oldukça ayrıntılı şekilde anlatılan Beethoven’ in hayatı değil , kitap yeterince anlatmış zaten , 

Ben  gerçekten ilginç bulduğum ve beni etkileyen birkaç şeyi sizlerle paylaşmak istiyorum . 

         İlk olarak şu soruya bakalım: Günümüzde bir Beethoven neden yok, istese olabilir mi ? 

Cevap , hayır  çünkü kitabı okurken Bach’ın da hayatını okurken hissettiğim şeydi bu . Bu büyük adamlar günümüzde var olmayan eskiden kalmış bir zümreye , sınıfa siz nerdeniz deyin ona sesleniyorlar . Ortalamaya şarkı bestelemiyorlar. Hatta ortalamayla günlük hayatlarında çok fazla bir ilişki de yok .İlişki kurdukları insanlar , öğrencileri , arkadaşları vs hepsi sokakta gördüğün  ve hayatın günlük işleriyle uğraşan insanlar değil . Oldukça küçük bir topluluğun parçaları ve onların müzik zevki için uğraş veriyorlar , aldıkları eğitim de öyle , bir devlet okulunda öğretmenleri olan insanlar değil , bir tür çıraklık ilişkisi ile oldukça küçük yaşta adanan hayat . Evet onlar için meslek hayatı idare etme değil hayata adanma eyleminden başka bir şey değil . Peki , bu sınıftan bahsedelim . Kitapta sık sık soylular olarak bahsediyor .Soylu sınıfı ya da siz ne derseniz deyin . İnsana çok garip geliyorlar . Günümüzün zengin sınıfından çok farklı . Sanatlarından tutun giyimlerine kadar . Zevkleri , ilişkileri ,eğitimleri, zenginlik kavramına sığdırdıkları anlam vs. hepsi günümüzden o kadar farklı ki . Bu bile insandan merak duygusunu diri tutuyor . Burda şunu açıklamakta fayda var .Bu sanatçılar o sınıfa doğrudan ait değil değiller . Onlar için “iş “ yapıyorlar . 

       Konuyu çok fazla dağıtmak istemiyorum ama elde olmadan kendisi dağılmaya başlıyor. Şöyle toplayım : Hitap ettikleri sınıf artık kalmadı , dolayısıyla sorulması gereken soru şu olmalı : Şu an dünyada bir Beethoven’i isteyen bir topluluk var mı ? Cevabı hayır, böyle bir talep yok; o yüzden de bir Beethoven yok . 

      İkinci olarak ise o dönemin sonlarında filizlenen ve de günümüzün moda kavramları , artık ne kadar moda onu da bilmiyorum :), o döneme bakınca çok komik ve anlamsız geliyor . Şöyle söyleyim:

Halkın sesi hakkın sesi olursa büyük adamlara yaşam hakkı vermez çünkü Hakk’ta küçük olur . Bir öncekine benzedi ama yine de devam edeyim belki farklı bir yeden toplarım . Büyük adamlara kaçış teri sağlayan bazı yuvalar var . Beethoven başı derde girdikçe onun elinden tutan farklı güçler arasında gitmiş gelmiş .Günümüz cumhuriyetlerinde o kaçış alanı ona verilir miydi ? Sanmıyorum , gücün bu kadar konsantre olduğu yerde kimden kaçarsın nereye kaçarsın ?

     Son olarak şunu da ifade etmek istiyorum . Günümüzün ahlaki normları ile Beethoven’ın hayatına baktığımız zaman elimizdeki elbiseler ne kadar da sefil ve acınası. Ondan şunu öğrendim :

Tanrı’ya ait olanları burda bir yerde arama , yıldızların ötesine bak . 

     

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir